Kekemelik, konuşmada istemsiz olarak seslerin veya hecelerin uzatılması, tekrarlanması veya takılınılması neticesinde konuşmanın akıcılığının bozulması anlamına gelmektedir. Bazen konuşmada ki takılma, uzatma veya tekrarlara göz kırpma yüzün buruşturulması, kafanın sallanması ayağın tempo tutması gibi farklı hareketlerde eşlik edebilir.
Yapılan çalışmalarda insanlarının yaklaşık % 4 ünün hayatlarının belirli bir döneminde kekelediğini bildirmektedir. Tipik olarak 2 - 7 yaşları arasında başlangıç göstermektedir. En sık 5 yaşlarında başlangıç gösterir. Okul öncesi dönemde başlangıç gösteren kekemeliğin %80’nin zaman içerisinde düzelme göstermesi beklenir. Ancak genellikle uzun seyirlidir. Bazen haftalar veya aylar süren kısmi iyileşme dönemleri gözlenebilir.
Uzmanlar arasında net bir fikir birliği olmamasına rağmen kekemeliğin çevresel yapısal ve genetik birçok faktör tarafından ortaya çıktığı ifade edilmektedir. Bazen psikiyatrik bir bozukluğun parçası olarak ortaya çıkarken zaman içerisinde çocuğun iletişiminin bozulması, arkadaş çevresinden dışlanması ve sosyal olarak izolasyonu sonucunda kekelemenin kendi başına oluşturabileceği psikiyatrik sorunlar daha ciddi boyutlarda olabilmektedir.
Konuşma çevremiz ile olan etkileşimimizdeki temel yapı taşlarından birisidir. Konuşmanın akıcılığının bozulması birçok çocuk ve yetişkinde sosyal olarak izolasyona, çevre ile etkileşim ve iletişimde bozulmalara neden olmaktadır. Bu nedenle kekelemeye anksiyete bozuklukları, depresif bozukluk gibi psikiyatrik rahatsızlıkların eşlik etmesi yaygındır.
Başlangıçta kendi hastalarımla yaşadığım tecrübelerden dolayı kekemeliği yüzde yüz tedavi, bir haftada kesin sonuç vb. gibi internet ve gazete ilanlarından uzak durmanızı öneriyorum. Bunun dışında ticari kazanç amaçlı birçok merkezde uygulanan bilimsel olmayan veya etkinliği kanıtlanmamış birçok farklı yöntem ülkemizde hiçbir üniversite kurumunda uygulanmamaktadır. Eğer buna benzer bir yöntem arayışı içerisinde iseniz öncesinde mutlaka bir uzmana danışmanızı öneririm. Kekemelikte uzun yıllar önce çeşitli ilaç tedavileri kullanılmasına rağmen günümüzde kekemelik üzerine doğrudan bir etkisi olmadığı kanıtlanmıştır. Eğer kekelemeye anksiyete (kaygı) bozukluğu, depresyon gibi farklı psikiyatrik rahatsızlıklar eşlik ediyorsa tedavi sürecinde ilaç tedavilerinden fayda sağlanabilir. Kekemeliğin tedavisinde konuşma dil terapisti tarafından uygulanan konuşma terapileri temeli oluşturmaktadır. Genel olarak terapide sıklıkla iki farklı teknik uygulanmaktadır. Bunlarda birincisi doğrudan konuşma terapisidir. Bu yöntemde sesin oluşum süreçlerinde ortaya çıkan mekanik hatalar uzman tarafından doğrudan düzeltilmeye çalışılarak akıcı konuşma sağlanmaya çalışır. Diğer bir yöntemde ise konuşma sırasındaki gerginlik ve kaygı rahatlama egzersizleri ile azaltılması hedeflenmektedir. Hipnoz ile ilgili yapılan çalışmalar ise kısa dönemlerde kısmen düzelme sağlamasına rağmen uzun dönem etkinliğinin olmadığı yönündedir.
Her ne kadar yaşın ilerlemesi ile sıklıkla kendiliğinden düzelen bir sorun gibi görünmesine rağmen çocuğun ifade ettiği kelimelerin anlaşılmaması arkadaşlarından dışlanma sürecine neden olabilir. Zaman içerisinde öz güven ve öz saygı azalabilir. Bu nedenle tedavi edilmesi ayrı bir önem taşımaktadır. Diğer konuşma bozukluklarında olduğu gibi ek başka bir psikiyatrik rahatsızlık yoksa ilaç tedavisinin yeri yoktur. Tedavi konuşma dil terapisi uzmanları tarafından uygulanacak konuşma terapileri ile sağlanır ve uygulamaların başarısı oldukça yüksektir.
Çocuğun yalnızca konuşma değil bedensel birçok becerisinin yaşına uygun olup olmadığını değerlendiren farklı psikolojik testler mevcuttur. Bu testlerde çocuğun konuşmasının, kullandığı kelime sayısının hangi yaş ile uyumlu olduğunu saptamak mümkündür. Ancak bu süreçte en çok dikkat edilmesi gereken nokta konuşma gecikmesinin ayrı bir hastalık olmadığı sadece farklı rahatsızlıkların yansıması olduğudur. Örneğin zeka geriliği veya otizm de görülebilen konuşma gecikmesi farklı özellikler gösterirken sözel anlatım bozukluğunda daha farklı bir süreç söz konusudur. Bu nedenle konuşma gecikmesi olan çocuğun mutlaka çocuk psikiyatrisi hekimi tarafından muayene edilmesi gerekir.
Konuşma gecikmesinin tedavisi ve gidişatı hangi rahatsızlık sonucunda ortaya çıkmasına göre farklılık gösterecektir. Örneğin konuşma gecikmesinin en sık rastlanan nedenlerinden bir tanesi olan sözel anlatım bozukluğunda belirgin müdahale edilmemesine rağmen gidişat oldukça iyi olabilirken, otizme bağlı bir sorunda konuşma ile ilgili yaşanan güçlükler hayat boyu kalıcı olabilmektedir. Bu nedenle en uygun yaklaşım konuşma gecikmesini birçok farklı rahatsızlığın ortak bir şekilde neden olabileceği bir belirti olarak değerlendirilerek, mevcut sorunun hangi sorundan kaynaklandığının saptanmasıdır.
Sözel Anlatım Bozukluğu
Dili genel olarak iki kısma ayırmak mümkündür. Çevremizdeki kişiler konuştuğunda konuşulan kelimelerin bizim tarafımızdan algılanması kısmı (alıcı dil veya algılanan dil), bu kelimelerin bizim tarafımızdan ifade edilmesi, söylenmesi kısmı (ifade edici dil). Sözel anlatım bozukluğu olan çocuklarda dilin alıcı kısmı yaşına uygun bir performans sergilerken, ifade edici dil kısmı ise yaşın gerisindedir. Örneğin ”bardağı ver” cümlesi çocuk tarafından algılanarak görev yerine getirilebilirken, bardak kelimesini konuşmasında kullanamaz.
3 yaşının altında % 15’lere kadar yüksek oranda görülmesine rağmen, 11 yaşın üzerindeki çocuklarda % 3 seviyelerine kadar düşmektedir. Erkelerde kızlara göre 2-3 kat daha fazla oranda görülmektedir.
Anne karnında yaşanan olumsuz durumlardan (ilaç maruziyeti, alkol veya benzeri zararlı madde kullanımı gibi), genetik yatkınlığa, doğum sonrası bebeğin yaşadığı çevre ailede dilin kullanımı şekline kadar birçok faktör sorumlu tutulmaktadır. Ancak bu faktörlerin arasında en önemli faktörün genetik etkiler olduğu birçok çalışmada ifade edilmektedir. Diğer en önemli neden ise çocuk aile etkileşiminde konuşma dilinin yeterinde kullanılamaması veya çocuğa yeterli sözel uyaranın sağlanamadığı durumlardır. Kısıtlı bir çevre ile etkileşime giren çocuğun (anne-baba veya bakım veren) çevresindeki dilin kullanımından etkilenmesi doğal bir sonuçtur.
Tanı çocuk psikiyatrisi uzmanı tarafından çocuğun ayrıntılı muayenesi neticesinde konulmaktadır. Tanıyı desteklemeye yönelik olarak çocuğun ifade edici ve alıcı dil seviyelerini değerlendiren psikilojik testler uygulanabilir. Ayrıca okul veya kreş ortamında yapılan gözlemler çocuğun arkadaşları ile kurduğu iletişimin kalitesinin değerlendirilmesinde ve sonraki dönemlerde ortaya çıkabilecek akranları ile iletişim sorunları için öncesinden önlem alınmasına faydalı olabilir.
Sözel anlatım bozukluğunda müdahalenin ne zaman yapılması gerektiği konusunda uzmanlar arasında fikir birliği yoktur. Bir grup uzman müdahalenin tanı alınır alınmaz yapılması gerektiğini savunurken, diğer bir grup müdahale için 4-5 yaşların uygun olduğunu ifade etmektedir. Ek psikiyatrik bir rahatsızlık yoksa ilaç tedavilerinin yeri yoktur. Konuşma dil terapisti tarafından uygulanacak konuşma terapileri tedavinin temelini oluşturmaktadır.
Sıklıkla okul öncesi dönemde ifade edici dil alanında sorun yaşayan çocuklar ve bakım veren kişiler arasında (anne-baba veya bakıcı) özel bir dil (sözel veya bedensel) gelişmektedir. Örneğin tüm içecekler için fuu, gazlı içecekler için fuku fuku hatta bir vakamda olduğu gibi gazoz kelimesi yerine fuku fuku fuu şeklinde olabilmektedir. Başlangıç olarak bu özel dilin bakım veren kişiler tarafından kullanılmaması ve unutulması ilk adım olabilir. Çevresel etkilerin en aza indirilmesi için diğer önemli bir adım ise yaşın uygun olması durumlarda kreşe yönlendirmektir. Her ne kadar şimdiye kadar okuduğum birçok kaynakta kitap okumanın temel öneri olarak sunulmasına rağmen ne yazık ki okul öncesi dönemlerde 2-3 yaşlarında dikkat süresi çok düşük olduğundan bu uygulamalar yeterince ilgi görmeyebilir. Eğer kitap okunmak isteniyorsa görsel uyaranın fazla olduğu resimlerdeki olayların coşkulu bir şekilde anlatılması daha faydalıdır.