Şizofreni; düşünce, davranış ve konuşmada bazı bozukluklarla seyreden, işlevselliğin önemli ölçüde bozulduğu, kronik bir ruhsal hastalıktır. En sık görülen psikotik bozukluk olduğu ve diğer psikotik bozuklukların prototipi olduğu için, diğerlerinden daha ayrıntılı olarak bahsedilecektir.
Şizofreninin Görülme Sıklığı
Şizofreninin genel toplumda yaşam boyu görülme oranı %1-1.5’dir. Her iki cinste eşit oranda görülür. Erkeklerde 15-25, kadınlarda 25-35 yaşlarında başlama olasılığı yüksektir. Hemen her sosyoekonomik düzeyde görülmekle birlikte, daha çok alt sosyoekonomik düzeydeki insanlarda görülmesi, “kayma hipotezinin” ortaya atılmasına neden olmuştur. Bu hipoteze göre; herhangi bir sosyoekonomik sınıfta doğabilen şizofren hastalar, hastalığın önemli ölçüde yıkımla seyretmesi ve mesleki ve sosyal işlevsellikte belirgin bozulmaya neden olmasından dolayı, zamanla alt sosyoekonomik düzeye kaymaktadırlar. Şizofrenlerin alt sosyoekonomik düzeyde daha sık görülmesini açıklamaya çalışan bir diğer yaklaşım da “sosyal nedensellik hipotezi”dir. Bu hipotez göre; alt sosyoekonomik düzeyde şizofreni etiyolojisinde geçerli olan etkenler (örneğin viral maruziyet) daha fazla olduğu için bu kişilerde şizofreni daha sık görülmektedir.
Şizofreninin Nedenleri
Şizofreninin kesin ve net bir nedeni saptanamamıştır. Günümüzde en çok kabul ve destek gören nedenler şunlardır:
1- Stres-diatez (yatkınlık) modeli: Bu modele göre; genetik ve biyolojik olarak şizofreni geliştirmeye yatkın bireyler, yaşamları boyunca çeşitli stres etkenleri (biyolojik veya psikolojik) ile karşılaştıkları zaman şizofreni gelişir.
2- Genetik: Şizofreniye neden olan tek ve belirli bir gen olmasa da, şizofren hastalardaki ailesel yüklülük, şizofreninin çok faktörlü genetik geçiş gösteren bir hastalık olduğunu düşündürmektedir. Tek yumurta ikizlerinde şizofreni konkordansı %50, çift yumurta ikizlerinde %10-15’dir. Ebeveynlerinden biri şizofren olan kişide şizofreni riski %12, iki ebeveyni de şizofren olanlarda risk %35-45’dir.
3- Nörodejeneratif hastalık hipotezi: Bu hipoteze göre; şizofreni hastaların beyinlerinde intrauterin hayatta nöron göçü ve nöronlar arasındaki bağlantı (sinaps) sistemleri hatalı bir şekilde oluşmakta, sağlıklı nöronlar ve bağlantılar gereksiz yere “budanırken”, hatalı bağlantılar korunmaktadır. Bu yüzden, yaşamları boyunca nöronlarda ilerleyici bir kayıp oluşmaktadır. Bu hipotezin destekleyicileri, hastalığın giderek yıkımla seyretmesi, bir süre sonra ilaç tedavisine cevap vermemeye başlaması ve şizofren hastalarında yapılan görüntüleme yöntemleri sonucunda beyinde belirgin atrofinin saptanmasıdır.
4- Nörotoksik hastalık hipotezi: Bu hipotez göre şizofrenlerin beyinlerindeki nöronlar bazı biyolojik toksinlerle zamanla yıkıma uğramaktadır. Bu biyolojik toksinler doğum komplikasyonları (örneğin hipoksi) ve/veya çeşitli enfeksiyonlar sonucunda ortaya çıkmaktadır. Şizofren hastalarda doğum komplikasyonlarının sık olması ve özellikle influenza virusünün epidemi yaptığı kış ve bahar başlangıcı zamanında doğmuş olmaları bu hipotezi desteklemektedir.
5- Biyokimyasal etkenler: Şizofreni belirtilerinin, beyindeki temel aminlerden bir olan dopaminin seviyesindeki dengesizlikten kaynaklandığı bilinmektedir. Mezolimbik yolaktaki dopaminin artışı pozitif belirtilerden, mezokortikal yolaktaki dopaminin azalması negatif belirtilerden sorumlu tutulmaktadır. Şizofreni tedavisinde kullanılan antipsikotik ilaçlar, genel olarak dopamin reseptörlerini bloke etmektedir.
Şizofreni Belirtileri ve Özellikleri
Şizofreninin klinik belirti ve bulguları dört temel grupta toplanabilir:
Pozitif belirtiler: Varsanılar, sanrılar, dezorganize konuşmalar, çağrışımlarda çözülme, enkoherans, dezorganize davranışlar.
Negatif belirtiler: Duygulanımda kısıtlılık veya küntlük, konuşmada ve düşüncede yavaşlama (örneğin; blok), psikomotor yavaşlama, katatoni.
Duygudurum belirtileri: Depresif belirtiler, anhedoni, ümitsizlik, boşluk duygusu, öfori, psikotik ankisyete (dağılma, yok olma korkuları), intihar düşünceleri ve girişimleri.
Bilişsel belirtiler: Dikkati toplayamama, konsantrasyon eksiklikleri, yargılama bozuklukları, zihinsel esneklikte azalma, bellekte zayıflama, problem çözme ve yaratıcılıkta azalma.
Şizofreni tanısı için bu belirtilerin en azından 6 aydır devam ediyor olması ve hastanın işlevselliğinde belirgin bozulmaya neden olması gerekmektedir.
Şizofreni Hastalığı Nasıl Seyreder?
Şizofreni dönem dönem alevlenmelerin görüldüğü, sosyal ve mesleki işlevsellikte belirgin azalma ve belirgin yeti kaybı ile seyreden kronik bir hastalıktır. Hastalığın tipik belirtileri ortaya çıkmadan önce içe kapanma, sosyal geri çekilme, akademik başarıda düşme gibi birçok hastalıkla karışabilecek veya bir ruhsal hastalık tanısı gerektirmeyecek müphem prodromal belirtilerle başlarsa, sinsi başlangıçlı şizofreni denir. Bazen de hastalık doğrudan psikotik belirtilerle başlayabilir, buna akut başlangıç denir.
İlk ataktan sonra genellikle hastada tedricen bir düzelme olur. Sonra genellikle hastalık tekrarlar ve hastalığın genel görüntüsü tanıdan sonra ilk 5 yıl içersinde şekillenir.
Prognozu genellikle kötüdür. Hastaların ancak %20-30’u normal bir yaşantı sürdürür. %20-30’unda hastalık orta derecede şiddetli belirtilerle seyreder. %40-60 hastada hastalık belirgin şekilde yıkıma neden olur. Şizofren hastaların %50’si yaşamları boyunca en az bir defa intihar girişiminde bulunur, %10’u intihar nedeniyle ölür.
Şizofreni Tedavisi
Şizofreni tedavisinde kullanılan temel ilaçlar antipsikotiklerdir. “Eski” veya “klasik” antipsikotik ilaçlar dopamin reseptörlerini bloke eder. Bu ilaçlar pozitif şizofreni belirtilerini önemli ölçüde azaltırken, negatif belirtiler üzerinde etkin olmamaları ve ekstrapiramidal sistem yan etkileri (rijidite, dişli çark, akatizi) yapmaları en önemli dezavantajlarıdır. “Yeni” veya “atipik” antipsikotikler, dopaminin yanında serotonin reseptörlerini de bloke ederek şizofreninin dört temel belirti kümesi üzerinde önemli etkinlik göstermeleri açısından avantajlıdır. Fakat bu ilaçların metabolik yan etkileri (kilo alımı, diyabet oluşturma, kan lipidlerinde yükselme) ve fiyatlarının pahalı olması en önemli dezavantajları gibi durmaktadır.
Kısa Psikotik Bozukluk un temel özelliği; bir ayı geçmeyen, ancak bir günden de az olmayan sanrı, varsanı, dezorganize konuşma ve davranış gibi psikotik belirtilerin varlığıdır. Bu belirtiler duygudurum bozukluğu, şizofreni, tıbbi duruma veya madde kullanıma bağlı psikotik durumlarla ilişkili olmamalıdır.
Bu bozukluğun esas olarak psikolojik kökenli olduğu kabul edilir. Sosyal ve biyolojik etkenler katkıda bulunuyor olabilir. Olguların önemli bir bölümünde kişilik bozukluğuna rastlanır. Gerçek kısa psikotik bozukluğun nadir olduğu, olguların büyük kısmının takip sonucunda şizofreni tanısı aldığı bilinmektedir.
Hastalığın iyileşmesinde stres etkeninden uzaklaştırmak özellikle önem taşır. Bazen sadece ortam değişikliği bile yeterli olabilecekken, bazı olgularda başa çıkma mekanizmalarının ele alındığı uzun süreli psikoterapi gerekebilir.
Şizoaffektif bozukluk hem şizofreni, hem de duygudurum bozukluğu belirtileri gösteren hastalar için kullanılan bir tanıdır. Tanı kriterlerine göre; hastada duygurum belirtileri olmadan (manik veya depresif belirtiler) da en azından 2 hafta süren hezeyan ve halusinasyonların görülmesi gerekmektedir. Bu psikotik belirtilere ilaveten, ataklar halinde gelen depresif veya manik belirtilerin tabloya eşlik etmesiyle şizofreniden, duygudurum atakları arasındaki dönemlerde tam iyileşme olmaması ve işlevselliğin tamamen düzelmemesi açısından da bipolar affektif bozukluktan ayrılır. Yine de, şizofreni-bipolar bozukluk sınırında duran, her iki tarafa da tamamen girmeyen hastalar için kullanılan, tartışmalı bir tanı grubu olduğu da söylenmektedir.
Şizoaffektif Bozukluğu Belirtileri
Şizofreni, mani ve depresyondaki tüm belirtiler izlenebilir. Bu belirtiler eş zamanlı olabileceği gibi, değişik zamanlarda da ortaya çıkabilir. Psikotik belirtiler duygudurumla uyumlu veya uyumsuz olabilir
Şizoaffektif bozukluk hem şizofreni, hem de duygudurum bozukluğu belirtileri gösteren hastalar için kullanılan bir tanıdır. Tanı kriterlerine göre; hastada duygurum belirtileri olmadan (manik veya depresif belirtiler) da en azından 2 hafta süren hezeyan ve halusinasyonların görülmesi gerekmektedir. Bu psikotik belirtilere ilaveten, ataklar halinde gelen depresif veya manik belirtilerin tabloya eşlik etmesiyle şizofreniden, duygudurum atakları arasındaki dönemlerde tam iyileşme olmaması ve işlevselliğin tamamen düzelmemesi açısından da bipolar affektif bozukluktan ayrılır. Yine de, şizofreni-bipolar bozukluk sınırında duran, her iki tarafa da tamamen girmeyen hastalar için kullanılan, tartışmalı bir tanı grubu olduğu da söylenmektedir.
Şizoaffektif Bozukluğu Belirtileri
Şizofreni, mani ve depresyondaki tüm belirtiler izlenebilir. Bu belirtiler eş zamanlı olabileceği gibi, değişik zamanlarda da ortaya çıkabilir. Psikotik belirtiler duygudurumla uyumlu veya uyumsuz olabilir
Paylaşılmış Psikotik Bozukluk
İki (folie a deux) veya daha fazla kişinin aynı sanrı sistemini paylaşmasıdır. Karşılıklı bağımlılıktan kaynaklanan, psikolojik kökenli bir hastalık olduğu düşünülmektedir. Genelde asıl hasta olan kişi baskın, diğer kişi pasiftir ve baskın kişinin etkisinde kalır. Baskın kişi genelde daha yaşlı, zeki, eğitimli, daha güçlü bir kişilik yapısında sahiptir. Sanrılar çoğunlukla bizar değildir, sıklıkla kötülük görme ve hipokondriak içeriklidir. Sanrı, intihar ve adam öldürme planlarına neden olabilir.
Tipik özellik bu kişiler arasında karmaşık, bağımlı bir ilişki olmasıdır. Baskın olma ve boyun eğme sık izlenen bir ilişki tarzıdır. Aynı sanrıların aynı anda ortaya çıkması veya sanrıların bazı yönlerinin paylaşılması da olasıdır. Kadınlarda daha sıktır. Olguların büyük çoğunluğu aynı ailenin içersindedir.
Tedavide ilk adım baskın eşi ayırmaktır. Kişilerin ayrılması %40 oranında düzelmeye neden olur. Ayrıldıkları halde belirtiler düzelmezse antipsikotik tedavi düşünülebilir.