Her ne kadar kendimizi Dünya’daki tek ‘tek-eşli’ canlılardan zannetsek de, kurtlar, kuğular, siyah akbabalar ve hatta beyaz karıncalar arasında bir tek-eşli çiftler bulunmakta.
Eğer birisini etkilemek istiyorsanız, sadece 4 dakikanız var. Psikolojik araştırmalar gösteriyor ki, ne söylediğinizden ziyade, sesinizin tonu, duruşunuz ve vücut diliniz bıraktığınız ilk izlenimde önemli.
Bir psikolojik araştırma gösteriyor ki, birbirlerine aşık olduğunu belirten çiftler, birbirlerinin gözlerine en az 3 dakika bakınca, kalp atışları senkronize oluyor.
Araştırmalar gösteriyor ki, birisi aşık olunca beyinde 12 bölgede aşırı mutluluk salgılayan kimyasallar harekete geçiyor. Bu da bir doz kokain almaya benziyor.
Oksitosin, bir diğer adıyla ‘aşk hormonu’ biriyle kucaklaştığımızda veya birine sarıldığımızda yoğun bir biçimde salgılanıyor. Oksitosin, beyinde, ve de erkeklerin ve kadınların cinsel organlarında salgılanıyor. Birçok araştırmacı oksitosinin sevdiğimiz kişiye bağlanma sürecini pekiştirdiğini öne sürüyor. Araştırmalar, bir doz oksitosinin baş ağrısını önemli derecede azalttığını, hatta 4 saat içinde tamamiyle yok ettiğini gösteriyor. Hatta araştırmacılar, ağrılarımız için ilaçlara ve haplara koşmadan önce, sevdiğimiz birine sarılmamızı öneriyor.
Araştırmalar, sevdiği kişilerle birlikte yaşayan insanların hastalıklardan daha hızlı biçimde kurtulduğunu zaten gösteriyordu. Hastanelerde yapılan en son araştırmalar, sevdiği insanlar yanında olmasa bile onların fotoğraflarına bakan hastaların, ağrılı süreçler sırasında daha çabuk yatışabildiklerini gösteriyor.
Psikoloji ve sosyal alanlardaki araştırmalar gösteriyor ki, insanların romantik ilişkilerinde seçtiği kişilerde genelde belli bir patern var. Araştırmacılar, bu paternin sadece görsel değil, aynı zamanda sosyal bir çekiciliğe bağlı olduğunu söylüyorlar. Yani kişiler genelde, sadece kendi tipleriyle değil, kendi sosyal becerileriyle uyumlu eşleri tercih ediyorlar.
Zıtlar birbirini çeker. Aşk üzerine yapılan psikolojik araştırmalar da gösteriyor ki, birbirine çok benzer karaktere sahip kişiler, çok uzun süre birlikte olamıyorlar. Kişiler arasında benzerlikler olmalı, ancak ilişkileri süresince yapıcı bir şekilde birbirlerinden birşeyler öğrenecek kadar farklı da olmalılar.
Araştırmalar gösteriyor ki, ayrılık, boşanma, ve sevilen birinin kaybedilmesi gibi yoğun ve travmatize edici olaylar, kişinin kalbinin çevresinde yoğun ağrılara yol açabiliyor. Bu yoğun ağrılar kalp kaslarının zayıflamasına da sebep olabiliyor. Bilimde buna ‘kalp kırıklığı sendromu’ deniyor. Hızlı kalp atışı ve nefes alamama gibi semptomlarla gözlemlenen bu durumdan, kadınlar daha çok etkileniyor. Sıklıkla kalp krizi ile karıştırılabiliyor.
İlişkilerinin başında olan çiftleri bir sene sonra gördüğünüzde oldukça şaşırabilirsiniz. Başta birbiriyle kuğu gibi olan çiftleri yanınızda tartışırken, birbirine alttan alttan laf geçirirken görmek “Ne oldu bunların harika aşkına?” diye isyan ettirebilir. Araştırmalar gösteriyor ki, romantik aşkın belirtileri olan, terli el, kalp çarpıntısı, aşırı mutluluk hali, karnınızda uçuşan kelebekler ve diğer kişiye aşırı ihtiyaç duyma gibi belirtiler 1 sene sonra bitiyor. Geriye ne kalıyor peki? Eğer çiftler romantik aşkın geçişini yumuşak bir biçimde yapabilirlerse, ‘kendilerini adamış aşk’a geçiyorlar. Bu aşkı yaşayan çiftlerin vücutlarında nörotrofin adlı bir protein artıyor.
Araştırmalar gösteriyor ki, bir kişi aşık olduğunda ilk evrede vücudundaki serotonin seviyesi düşük , kortizol seviyesi ise yüksek oluyor. Dolayısıyla kişiler çok çabuk duygu durumu değişebilen ve çabuk sinirlenebilen bir halde oluyorlar. Bu, obsesif-kompülsif bozukluğu olan kişilerin durumuna çok benzer. Bu yüzdendir ki aşık olduğumuzda, aşık olduğumuz kişiye karşı aşırı takıntılı davranabiliyoruz.
Aşk hakkında düşünmek, soyutluğa dayalı olduğu için (uzun dönemli birliktelik, adanmışlık, yakınlık, bağlılık gibi değerler) yaratıcılığı etkilerken, cinsellik somut detaylara dayandığı için somut düşünme kabiliyetini, detaylara dikkati pozitif etkiliyor.
Aşkın üçgensel teorisi farklı aşk tipleri için, farklı formüller sunuyor. Örneğin, romantik aşk = tutku + özel samimiyet değişkenlerinden; destekçi aşk = şefkatlilik + bağlılık ve yüzeysel aşk = tutku + bağlılık değişkenlerinden oluşuyor. Eksiksiz aşk ise, bu faktörlerin hepsini içinde barındırıyor.
Kısa dönemli ilişkilerde insanlar çekici bir vücudu çekici bir yüze yeğleyebilirken, uzun dönemli ilişkilerde tersi olabiliyor.
Birisine aşık olduğunuzda karnınızı ağrıtan ve içini karıştıran o kelebekleri bilirsiniz… Savaş ya da kaç tepkisini vermemize sebep olan adrenalin fazla salgılandığında, kalbimizde kelebekleri hissederiz. Çünkü birine aşık olduğumuzda ona yakın mı dursak, yoksa ondan kaçsak mı bilemeyiz…
Harvard’da gerçekleştirilen 75 senelik bir araştırmanın bulguları şunu gösteriyor: Katılanların hayattan tatmini ve mutluluğu aşk veya aşkı arama ile ilgili hikayeler üzerinden anlatılıyor.
Öyleyse, sahip olduğunuz ve aradığınız aşkı bırakmamanız dileğiyle…
Alıntıdır
Onedio.com
Sevda Neslihan Yaşar