Hemen hemen her ortamda saldırgan davranışlar gösteren bir veya birkaç çocuk bulunur. Ebeveynler bu durum karşısında ne yapacaklarını çoğunlukla bilemezler.
Diyelim ki hafta sonu çocuğunuzla bir oyun parkına gittiniz, çocuğunuz parkta oynayan diğer çocukların arasına karışarak oynamaya başladı. Ama birden işler yolunda gitmemeye başladı. Neden mi? Parkta veya okulda, daha doğrusu çocukların toplu olduğu yerlerde en azından bir çocuk vardır ki, diğerlerini rahatsız eder; her fırsatta onları itmek, ısırmak veya onlara vurmak ister. Bu olayda da mutlaka benzer bir durum yaşanmıştır. Bu durum okulda ya da parkta yaşanırsa diğer çocukların anneleri sinirlenir; genellikle de agresif çocuğun ailesinin eğitiminin yanlış olduğu düşünülür, şikayet edilir, mümkünse bu çocuğun gruptan uzaklaştırılması istenir. Aileler çocuklarının agresif davranan çocuğa yaklaşmalarını istemez.
O artık damgalanmıştır ve saldıran çocuk rolünü üstlenmiştir…
İşte, tam bu noktada dikkat etmek gerekir: Unutulmamalı ki, yarın bu tutum içinde olan velilerin çocukları da aynı şeyleri yapabilir. Çünkü bütün küçük çocuklar onlara ilk anda hoş gelen, heyecanlandıran, gücünü ortaya koyan şeyleri yapıp denemek isterler. Vurmak, ısırmak, saçından çekmek caziptir, heyecan vericidir; güçlü olduğunu, kuvvetini, elinin çabukluğunu göstereceği yollardır bunlar.
Bu davranışın ne kadar kabul edilebilir, ne kadar kabul edilemez olduğuna karar verebilmemiz için; “saldırgan davranışın” anlamını, özelliklerini ve nedenleri üzerinde yeterince düşünüyor muyuz acaba?
Öncelikle şunu bilmeliyiz ki; doğuştan getirilmiş davranışlar olmasının yanı sıra, öğrenmenin saldırganlık davranışının türü ve miktarı üzerinde önemli bir etkisi vardır. Yani insan olarak hepimizin içinde bir agresif güdü vardır. Bu güdü sadece fiziksel varlığımız tehdit altındayken ortaya çıkmaktadır. Çocuklarda da; var olan ihtiyaçlarının(güvenlik, mutlu olma) şekil değiştirerek farklı biçimde ortaya çıkması olarak tanımlanabilir.
Sürekli saldırgan davranışlar sergileyen çocuklar; anlaşılmaz, geçimsiz ve sinirlidir, arkadaş ilişkileri gergin ve sürtüşmelidir, durmadan kuralları çiğner ve “ceza!” görürler, cezadan etkilenmez ya da kısa süreli etkilenmiş gibi görünürler. Olağan anlaşmazlıkları bile bilek gücüyle çözmeye çalışırlar. Öfkesini yenemez ve hep kendini haklı çıkarmaya çalışırlar. Tepkileri ölçüsüz ve durumla orantısızdır.
Her ne kadar sosyal olarak onaylamadığımız bir davranış şekli olsa da; önemli olan alınan sonuç değil, yapılan eylemdeki bilinçliliktir. 0-6 yaş; fiziksel saldırganlığın sözel saldırganlığa nazaran daha net izlendiği bir dönemdir. Şüphesiz 1-2 yaşındaki bir çocuk altı yaşındaki bir çocuğun saçını çekiyorsa sorun olmaz. O henüz bu yaşlarda başka çocukların hislerini anlayamaz, kendini onun yerine koyamaz. Fakat yaşı ilerledikçe bu davranışının yetişkinler tarafından onaylanmadığını, annesinin, arkadaşının ya da öğretmeninin üzüldüğünü fark edecek; diğerlerinin canını yaktığını, kendini kabul ettirmek için başka yolların olduğunu öğrenecektir. Bu aşamada biz yetişkinler onun hangi davranışlarını problem olarak algılamalıyız? Belki de işe problem ölçütlerini belirlemekle başlayabiliriz:
- Yaşa uygunluk : Örneğin; 2 yaş çocuğunun zaten istenileni yapmama eğilimi vardır. Yani bu yaşta agresif tavırlar sergilemesi oldukça doğaldır.
- Yoğunluk : 5 yaş çocuğu için öfke ve huysuzluk doğal bir davranışken, eğer bu davranışlar arkadaşlarına aşırı fiziksel zarar vermeye kadar varıyorsa bu bir sorundur.
- Süreklilik : Agresif davranışının sürekli devam edip etmemesi veya sıklığı bu davranışın problem olarak algılanmasında bir ölçüttür.
0-6 yaş arasında var olan saldırgan davranışların sebepleri nelerdir?
• Anne babaların çocuğu sürekli kontrol altında tutmaya çalışması.
• Çocuğun yetişkinlerden anlayışsızlık ve yetersiz sevgi görmesi.
• Agresif davranışların ebeveynler tarafından pekiştirilmesi . Özellikle erkek çocuklara “sana vurana sen de vur!” denmesi ya da arkadaşı ile anlaşmazlık yaşadığında “Görüyor musun haylazı, kaşla göz arasında ne yaptı” diyerek biraz da memnuniyet ve hayranlık dile getirilmesi.
• Anne babanın tutarsız ya da olumsuz davranışlar sergilemesi, çocukla aralarındaki iletişimin iyi olmaması.
• Çocuğun ebeveyni örnek alması. Mesela; babanın anneye bağırarak iş yaptırması, annenin çocuğa yemek yedirebilmesi için onu azarlaması, ebeveynin çocuklarını severken canlarını yakacak kadar sıkarak temas kurması.
• Çocuğun daha fazla dikkat çekme isteği. Onlar bilirler ki eğer arkadaşının canını yakarsa öğretmeni ya da annesi yanına hızla gelecek, ne olduğunu soracak ve bu olay konu olacak. • Kendini sözel olarak ifade edememesi, konuşma zorluğu yaşaması ya da konuşabilmek için tez canlı, sabırsız davranması.
• TV ve kitle iletişim araçlarının olumsuz etkileri. Eğer tv’de şiddet içerikli davranışları sergileyen; “iyi karakterler” ise; çocuğun bu hareketleri taklit etme olasılığı daha da yükselecektir.
Onlar için biz neler yapabiliriz?
• Çocuğun istekleri agresif davranışlar sergilediğinde yerine getirilerek davranışı pekiştirilmemeli. Böylece davranışının dezavantajlarını görmesi sağlanmalı.
• Bu davranışlar ortaya çıktığında, yetişkinler sakin davranmalı, anormal duygusal tepkiler yerine “ben dili “kullanılmalı.
• Sosyal uygunluğa uygun çeşitli sorumluluklar verilmeli, çocuk başarma duygusunu yaşamalı.
• Dışarıda oynamasına izin verilerek gerilimini azaltmasına ve enerjisini boşaltmasına imkan sağlanmalı. Gerekirse adı konmamış bir ”saldırganlık köşesi” yapılıp kızgınlık, öfke gibi duygularını bu alanda yaşamasına izin verilmeli.
• Çocuk gerginken onunla tartışmak veya konuşmaya çalışmak yerine sakinleşmesini beklerken bu davranışın sebepleri yetişkinler tarafından ortaya çıkarılmaya çalışılmalı.
• Olumsuz davranışlar ön plana alınıp sürekli eleştirmek yerine, olumlu davranışlar vurgulanarak ödüllendirilmeli.
• Saldırgan davranış diğer çocukların güvenliğini ciddi bir şekilde tehdit etmediği sürece bu davranışın üzerinde durulmamalı.
• Eğer sorun özellikle okul gibi bir grup içinde yaşanıyorsa çözümü de grup içinde çocuk dışlanmadan bulunmalı.
Çocuklarda saldırgan davranışlarla ilgili yapılan bilimsel araştırmaları bilmek daha ikna edici olacaktır ve biz yetişkinler olarak bu konudaki yaklaşımlarımızı daha doğru yönlendimek için bizleri motive edecektir:
• Saldırgan davranışın en büyük tetikleyicisi; hormonal mekanizmadır. Araştırmalara göre; erkeklerde bulunan testesteron hormonu bu davranışların erkeklerde daha fazla görülmesine neden olmaktadır.
• Bazı çocuklar çok ağlarlar, çok bağırırlar ve kolay kolay sakinleşmezler. Araştırmalar göstermiştir ki; bebekken bu özellikleri gösteren çocuklar ileriki yaşlarda diğer bebeklere göre daha agresif olmaktadırlar.
• Yine yapılan bir araştırmaya göre; bir grup çocuğa büyük bir oyuncak bebeğe çocukların saldırgan davranışlar sergilediğini gösteren bir film izletilmiş, başka bir gruba yetişkinlerin bebeğe yaptıkları saldırgan davranışlar seyredilmiş, diğer bir gruba ise saldırgan davranışların bulunmadığı bir film izletilmiş. Daha sonra çocuklar bebekle baş başa bırakıldıklarında; filmde saldırgan davranışı gözlemleyen çocuklar model alarak bebeğe tekmeler atmışlardır.
Eğer hepimizin içgüdülerinde saldırgan davranışlar varsa, bu durum sosyal bir görev olarak benimsenmeli ve içinde bulunduğumuz bu patlamaya hazır toplumun gelecekte daha da aydınlanması için; saldırgan davranışın sonucunda çocuk da, arkadaşları da, öğretmenler de, ebeveynler de bir şeyler öğrenmeli